Barış için Sanat Girişimi’nin düzenlediği, farklı disiplinlerden 44 sanatçının barış teması üzerine ürettiği yapıtlarla katıldığı “% 100 Barış” sergisi, Adasanat’ın ev sahipliğinde dün akşam açıldı.
cumhuriyet.com.tr – 3 Şubat 2011
Tarihi Aznavur Pasajı’nın 9. katındaki Adasanat Etkinlik Salonu’nda gerçekleşen “% 100 Barış” sergisinin açılışına 44 sanatçının dışında da pek çok sanatçı destek vermek üzere katıldı. Sergide, barışı ve bu bağlamda savaşı çağrıştıran temaları yorumlayan sanatçıların parmaklarından her türlü teknolojik gelişmeye rağmen çoğalması gerekirken solan “Barış” a özlem akmıştı. “Yüzde Yüz Barış” ta sergilenen sanatın, sanatçının yaratıcılığı, direnişi ve hasretinin kağıda, tuvale ve diğer objelere yansımasıydı.
Soyadı sırasıyla sergiye katılan sanatçılar; Süreyya Acar, Aşkın Adan, Zeycan Alkış, Veysi Altay, Selda Asal, Seyhan Atamer, Seçkin Aydın, Mehmet Çeper, Fulya Çetin, Kadir Çıtak, Nazım Hikmet Richard Dikbaş, Artin Demirci, Bülent Fidan, Hakan Gürel, Buket Güreli, Memet Güreli, Hakan Gürsoytrak, Taner Güven, Ümit İnatçı, Ekrem Sami Kızıltan, Şerif Kino, Temür Köran, Gamze Olgun, Gülizar Doğan, İrfan Önürmen, Eyüp Öz, Şefik Özcan, Ender Özkahraman, Anti-Pop, Semih Poroy, Menekşe Samancı,Yonca Saraçoğlu, Ani Setyan, Kemal Seyhan, Barış Seyitvan, Sinan Şanlıer, Esat Tekand, Orhan Taylan, Metin Üstündağ, Cemil Cahit Yavuz, Nalan Yırtmaç, Mehtap Yücel, Turgut Yüksel ve Emre Zeytinoğlu Sergi katalogunda yer alan Emre Zeytinoğlu’nun yazısı “Gerçek Barış” ın neden geciktiğini vurguluyor ve tabii serginin amacını da;
“Ülkeye şiddet ve kan getirenlerin barış anlayışları ile, gerçek barışı özleyenlerin anlayışları arasında bir fark olmalı.
Yazık ki yine iletişimin kurbanı oluyoruz. İktidar mücadeleleri ve çıkar hesapları yüzünden ülkeyi hoyratça itip kakanlar ile, gerçek barışı özleyenlerin kendilerini ifade yöntemi aynı dil olduğu müddetçe, biz iki tarafın da kullandığı barış sözcüğünün anlamlarını aynı sanıyoruz. Fakat değil; bunlar hiç aynı şeyler değil.
İşin daha da vahim yanı, bu dil sorununun pratik yaşamda iyice derinlere kök salması… Bir yerde şiddetin volkanı patlayınca, o volkanın çevreye yaydığı kızgın lavlar, önüne çıkan herkesi (o kişinin ne düşündüğüne hiç bakmadan) aynı yere doğru sürükler. Zorbalar ya da barışçılar, ülkelerini içtenlikle sevip barışı korumaya çalışanlar ya da o ülkeden çıkar umanlar, çıkarcı efendilere yanaşanlar ya da o yanaşmaları eleştirenler…
Artık tümü, o lavın içinde yanıp kavrulmaya başlar ve giderek yanmış bedenleri birbirlerinden ayırabilmek olanaksız hale gelir. Bedenlerin birbirine karışmaya başladığı an, barış hakkında niyetlerin de birbirine karışmaya başladığı andır ki, işte bu noktada barış sözcüğünün ne anlattığı tam bir muammaya dönüşür. Bu yüzden ülkeleri için gerçekten barış isteyenlerin, kendi aralarında anlamsız yere birbirleriyle çatıştıkları bile olabilir. O halde burada yapılması gereken, kullanılıp duran bu barış sözcüğünün derinindeki değeri soğukkanlılıkla yeniden tanımlamak ve kandan arındırmaktır.
Biz, bu sergide barıştan söz ediyoruz; barışmaktan değil… Daha açık bir söyleyişle, bir savaşın bitmesini istiyoruz; küskünlerin barışmasını değil… Çünkü birbirlerine küskün olanlar yok burada; ama dışarıda bir savaş var.
Ve o savaşın nedeninin basit bir küskünlüğe bağlı olmadığını biliyoruz. Savaşın ilk nedeni her ne olursa olsun, kim haklı olursa olsun, şu anda bunların düşünülmesinin ve tartışılmasının anlamsız olduğunu da biliyoruz. Savaşın nedenlerini düşünmüyoruz ve tartışmıyoruz; yalnızca bugüne kadar on binlerce kişinin öldüğü bu savaşın bitirilmesini istiyoruz.
Biz, bu savaştaki hasımlarız. Biz, karşılıklı savaşanların bir yanında yer alıyoruz. Biz, bu savaştaki düşmanlarız; öyle sayılıyor ve buna zorunlu bırakılıyoruz.
Oysa bu durumu biz hazırlamadık, asla birbirimize küskün ya da düşman olmadık. Bunun en güçlü kanıtı bu sergidir işte… Biz, burada “barış isteyenler” olarak bir aradayız. Savaşın çıkmasına neden olmayanlar olarak, on binlerce insanın ölümüne neden olmayanlar olarak, fakat bir yandan da kendilerini birbirlerine hasım bulanlar ve bunu engelleyemeyenler olarak… Burada bir aradayız.
Biz, bu sergideki hasımlar; bundan sonra ne ölmek ne de öldürmek istiyoruz.
Ve biz, bu sergide yer alanlar; hasım olarak birbirimizi değil, bu savaşın devam etmesinden yana olanları görüyoruz.
Daha da önemlisi, savaşın devam etmesinden çıkar sağlayanların, barış sözcüğünü tahrif etmesinden de büyük rahatsızlık duyuyoruz.
Kesinlikle sorunların üzerini örtmek gibi bir amacımız yok. Ama bu savaşın başlangıç nedenlerini, haklıyı ya da haksızı, bundan sonra yapılması gerekenleri, o gerekenler üzerine doğacak düşünceleri ve tartışmaları, barışçı bir ortamda ve savaştan çıkar gözetenlerden farklı bir yerde durarak çözümlemek istiyoruz.
Ülkeye şiddet ve kan getirenlerin kullandığı barış sözcüğü ile, bizim kullandığımız barış kavramını birbirinden ayırabilmek amacıyla da, estetik diline müracaat ediyoruz.
Sonuçta biz, silahlardan ve kandan arınma anlamında, gerçek barışı isteyenleriz.”