Eserler

Eserler

????????????????????????????????????
SÜREYYA ACAR

“Her bireyde var olan ancak doğru adımlarla desteklenerek geliştirilebilen ‘yaratıcılık’ günümüzdeki en önemli olgudur.”

Bir sanatçının dünyaya dair, insanlığa dair anlatacakları olmalı…
Bir de bu anlatım dili eller olunca, ellerin yarattığı sözcükler usulca ortaya dökülmeli…
Düşüncelerin şekillenmesinde bir sınır olmamalı…
Şekillenen eserde bazen bir çamur bazen bir renk bazen de bir çöp araç olabilmeli…
Yaratıcı hem içten hem dıştan beslenmeli…
Kimselere öykünmeden sadece kendi olmalı.

Çalışmalarımda birim tekrarları ile kitap gibi hikayeler anlatmayı seviyorum.
Puzzle yapar gibi eğlenerek planladığım projelerim bittiğinde yerini bazen endişeye bırakıyor. Ağırlıklı olarak siyasi ve sosyolojik konuları ele alıyorum.
Sıkça irdelediğim toplum psikolojisi, toplum sosyolojisi ülkemizin geçtiği süreç itibarı ile haliyle çalışmalarımda kendine bir yer buluyor. Gündelik akışa sızmış kültürel etkiler, siyasi olaylar, toplumsal travmalar ya da özel yaşama dair duygular yapıtlarımda bir arada algılanabilir.

SERAMİK / HEYKEL

FİLLER SERİSİ

Güçler arasında oynanan tüm oyunlar son yıllarda bana sürekli ‘Filler tepişirken, çimenler ezilir’ sözünü sıkça hatırlatması sonucu zihnimi bir hortumun içinde buldum. İnsanlığı yavaş yavaş hortumlayan sisteme isyanım, formlara dönüşerek ortaya dökülmeye başladı.
Öncesinde tasarlayıp çizsem de nafile, pratiğe geçtiğim anda gerçekliğin içinde
kayboldum. Kil farklı şekillerde ortaya çıkmak için debelenmeye, kıvranmaya başladı.
Ve sonuç dışavurumcu kimliğime teslim olarak yoluma devam ettim.
BEN, elleriyle konuşan biriyim. Yeryüzünün en devasa canlısının büyüleyici hortumu beni içine çektikçe parmaklarımın ucuna akan kelimeler sözcük olup, bir form da şekillenmeye başlar. Toplumun şimdiki ve gelecek kaygısını, çamura bir bellek gibi işleyerek sonu meçhul bir yolculuğa doğru belirsiz adımlarla ilerleyerek düşüncelerimi akıtma hallerindeyim. Sanırım bu yolculuk için daha çok çamura ihtiyacım olacak gibi…
Filler; farklı medeniyetlerde spiritüel, mitolojik ve psikolojik anlamı olmasının yanısıra gücü ve hacimsel büyüklüğü sebebiyle canlı savaş tankları olarak da tarihte kullanılmıştır. Tüm bu çelişkileri düşündüğümde ‘’aslında her şey, bir oyunun krallığının resmidir.

Zincirlerin kırılganlığının farkında olmayan fil yavrusunun hikayesinin sembolü olan form bir yandan sınırlarımızı sorgularken, diğer yandan da zihinsel prangalarımızın ötesine geçebileceğimizin altını çizer.

Hayatın ve insanın karanlık yönlerine vurgu yapan koyu renk paletinin yanısıra içinde hapsedilmiş kırmızının varlığı, yaralı ve kanayan bir ruhun çığlığını somutlaştırır; her bir yara, özgürlüğe olan tutkulu özlemimizin ve varoluşsal acılarımızın yansımasıdır.

Evrenin karmaşasında bir anlam arayışı ile sorgu sual döngüsünde kaybolan benlikler içinde galip gelerek var olmak…

Aşkın evrensel ve kutsal yönünü sorgularken, her bir lale yaprağının kıvrımı, toplumun katmanları gibi üst üste binerken, alttakilerin seslerini nasıl bastırdığını ve tarihin derinliklerinden gelen iktidar oyunlarının bu sesleri nasıl şekillendirdiğinin vurgusudur.

Yaprakların her bir kıvrımındaki gizem bilinmez bir Tanrı varlığını hissettirerek gökyüzüne doğru uzanır.

Aşk’a duyulan arzunun sessiz, derin çığlıkları…

Bu ‘AŞK’ kişiye veya güce tapınma olabilir.

Tüm tapınmalar bireyin özgürlüğüne tehdittir.

Benlik ısrarla bireyin kimliğini hatırlattığında,  göklere yükselme hevesiyle çırpınırken, düşüşün kaçınılmaz hüznü ve acısı ile yüzleşebilir.

Lale’nin zarif formu, o dönemlerin estetik zevkini ve sanata verilen önemi, içinde barındırdığı altın bezeme ile birlikte iktidarın gösterişli zenginliğini temsil eder. Ancak, bu gösterişin altında yatan huzursuzluk, eserin tabanında yer alan şeytan boynuzlarını andıran fil dişiyle sembolize edilmiştir. Bu öge, Lale Devri’nin görkemli yüzeyinin altında yatan sosyal adaletsizlikleri ve halkın yaşadığı sıkıntıları ile dönemin çelişkilerini somutlaştırır. Bu dönemlerde halk, iktidarın ağırlığı altında ezilmiş ve toplumsal zenginliğin sadece bir kesim tarafından tadılmış olması, güzellik ve acı arasındaki çelişkinin dayanılmaz varoluşudur.

Göğe yükselen form, İstanbul’un ikonik Galata Kulesinden, Hazerfen Ahmet Çelebi’nin cesur uçuşunu temsil eden kanatlar, insanlığın özgürlük arayışının bir alegorisi olarak da betimlenebilir. Sessiz ama güçlü bir şekilde, hem tarihsel mirasa hem de modern zamanların meydan okumalarına bir selam duruyor.

 

 

Kimi zaman öyle bir an gelir ki damarları çatlayana kadar haykırmak ister insan…

 

 

İçin için yanan yürekler…
Kimseler bilmez…Duymaz…Görmez…

Devir oyun oynama devri…
Ya kazanırız ya da kaybederiz.
Şans oyunları; 7 fil şans getirir derler:)
Ya da iyi bir kazık tepemize iner…
Para = Güç
Güç = İktidar
‘Parayı veren, düdüğü çalar’

Güçler arasında oynanan tüm oyunlar son yıllarda bana sürekli ‘Filler tepişirken, çimenler ezilir’ sözünü sıkça hatırlatması sonucu zihnimi bir hortumun içinde buldum. İnsanlığı yavaş yavaş hortumlayan sisteme isyanım, formlara dönüşerek ortaya dökülmeye başladı.
Öncesinde tasarlayıp çizsem de nafile, pratiğe geçtiğim anda gerçekliğin içinde
kayboldum. Kil farklı şekillerde ortaya çıkmak için debelenmeye, kıvranmaya başladı.
Ve sonuç dışavurumcu kimliğime teslim olarak yoluma devam ettim.
BEN, elleriyle konuşan biriyim. Yeryüzünün en devasa canlısının büyüleyici hortumu beni içine çektikçe parmaklarımın ucuna akan kelimeler sözcük olup, bir form da şekillenmeye başlar. Toplumun şimdiki ve gelecek kaygısını, çamura bir bellek gibi işleyerek sonu meçhul bir yolculuğa doğru belirsiz adımlarla ilerleyerek
düşüncelerimi akıtma hallerindeyim. Sanırım bu yolculuk için daha çok çamura ihtiyacım olacak gibi…
Filler; farklı medeniyetlerde spiritüel, mitolojik ve psikolojik anlamı olmasının yanısıra gücü ve hacimsel büyüklüğü sebebiyle canlı savaş tankları olarak da tarihte kullanılmıştır. Tüm bu çelişkileri düşündüğümde ‘’aslında her şey ,bir oyunun krallığının resmidir .

Güçler arasında oynanan tüm oyunlar son yıllarda bana sürekli ‘Filler tepişirken, çimenler ezilir’ sözünü sıkça hatırlatması sonucu zihnimi bir hortumun içinde buldum. İnsanlığı yavaş yavaş hortumlayan sisteme isyanım, formlara dönüşerek ortaya dökülmeye başladı.
Öncesinde tasarlayıp çizsem de nafile, pratiğe geçtiğim anda gerçekliğin içinde
kayboldum. Kil farklı şekillerde ortaya çıkmak için debelenmeye, kıvranmaya başladı.
Ve sonuç dışavurumcu kimliğime teslim olarak yoluma devam ettim.
BEN, elleriyle konuşan biriyim. Yeryüzünün en devasa canlısının büyüleyici hortumu beni içine çektikçe parmaklarımın ucuna akan kelimeler sözcük olup, bir form da şekillenmeye başlar. Toplumun şimdiki ve gelecek kaygısını, çamura bir bellek gibi işleyerek sonu meçhul bir yolculuğa doğru belirsiz adımlarla ilerleyerek
düşüncelerimi akıtma hallerindeyim. Sanırım bu yolculuk için daha çok çamura ihtiyacım olacak gibi…
Filler; farklı medeniyetlerde spiritüel, mitolojik ve psikolojik anlamı olmasının yanısıra gücü ve hacimsel büyüklüğü sebebiyle canlı savaş tankları olarak da tarihte kullanılmıştır. Tüm bu çelişkileri düşündüğümde ‘’aslında her şey ,bir oyunun krallığının resmidir .

 

 

Teknoloji çağında analığın durduğu yer…
Yüzyıllardır süregelen annenin çocuğunu koruma içgüdüsü!!!

 

 

Teknolojinin nimetlerinin yansıra insanlığı daimi göz hapsine alan tepegözlerin KULESİ

 

 

Algı ile oynanan senaryolara isyan eden insanlığın, tapılan güce karşı direniş istilası…

 

 

Algı ile oynanan senaryolara isyan eden insanlığın, tapılan güce karşı direniş istilası…

 

 

Algı ile oynanan senaryolara isyan eden insanlığın, tapılan güce karşı direniş istilası…

 

 

 

Sürüye katılmaktan iyidir yalnızlık.

 

 

İnsanlığın şehvet ve arzuları var oldukça ateş hiç sönmeyecektir.

Çaresizlik sendromu; ‘Filler tepişirken, çimenler ezilir ‘
Tepedekilere biat etmek durumunda kalan insancıkların gerçekten yaşadıklarını söyleyebilir misiniz?

The World of Pigs 5

Umudumuz hep iyilikten yana olsa da karşıtı olan kötülük her zaman var olmuştur.
Güç talebinin olduğu her yerde düzen bozuktur. Doymak bilmeyen ihtiraslar
canavarlar yaratır. Canavarların gücü elde tutabilmesi ise algı ile mümkündür. George
Orwell’e selamlar. Dile getirdiği durumları ilk yaşayanların memleketinde bulunmak
ayrıcalık olsa gerek.

The World of Pigs 4

Umudumuz hep iyilikten yana olsa da karşıtı olan kötülük her zaman var olmuştur.
Güç talebinin olduğu her yerde düzen bozuktur. Doymak bilmeyen ihtiraslar
canavarlar yaratır. Canavarların gücü elde tutabilmesi ise algı ile mümkündür. George
Orwell’e selamlar. Dile getirdiği durumları ilk yaşayanların memleketinde bulunmak
ayrıcalık olsa gerek.

Varolmanın Acı Güzelliği

Köklerimiz bize bir hayat sunar. Lakin sunulan bu hayat yaşamamız gereken ‘Hayat’ mıdır? Varolma mücadelesi verirken bir yandan da kimliğimizi sorgularız.
Kadın olmanın gururu ile nefes alırken gücümüzün sınırlarını keşfederiz.
Zira ataerkil bir toplumda kadın olmanın ne demek olduğunu zorluklarla boğuşurken anlarız.
Kadının en kutsal özelliği olan soyu sürdürme yetisine rağmen değersizleştirilmesi ancak erkek egemen kültürününün sürdürülmesi ile ilişkilendirilebilir.

Kadın topraktır, sudur, nefesdir, ateşdir….

Umudumuz hep iyilikten yana olsa da karşıtı olan kötülük her zaman var olmuştur.
Güç talebinin olduğu her yerde düzen bozuktur. Doymak bilmeyen ihtiraslar
canavarlar yaratır. Canavarların gücü elde tutabilmesi ise algı ile mümkündür. George Orwell’e selamlar. Dile getirdiği durumları ilk yaşayanların memleketinde bulunmak ayrıcalık olsa gerek.

Umudumuz hep iyilikten yana olsa da karşıtı olan kötülük her zaman var olmuştur.
Güç talebinin olduğu her yerde düzen bozuktur. Doymak bilmeyen ihtiraslar
canavarlar yaratır. Canavarların gücü elde tutabilmesi ise algı ile mümkündür. George Orwell’e selamlar. Dile getirdiği durumları ilk yaşayanların memleketinde bulunmak ayrıcalık olsa gerek.

Koyunların dünyası nasıldır?
Farklı mıdır?
Her canlının dünyadaki görevi nedir?
Varlığı neyi simgeler?
Ne ifade eder?

Hayat insana seçenekler sunar belki ama tercihler kaderi belirler.

Umudumuz hep iyilikten yana olsa da karşıtı olan kötülük her zaman var olmuştur.
Güç talebinin olduğu her yerde düzen bozuktur. Doymak bilmeyen ihtiraslar
canavarlar yaratır. Canavarların gücü elde tutabilmesi ise algı ile mümkündür. George Orwell’e selamlar. Dile getirdiği durumları ilk yaşayanların memleketinde bulunmak ayrıcalık olsa gerek.

Gerçekte ‘hakikat’ yoktur… Hakikat yaratılır.

Bir bireyin duruşu ,

Onbinlerin duruşu,

Toplumların duruşu,

Kaçınılmaz durumları ortaya çıkarır…

Ekonomik ve siyasi yansımaları ile bir çok alana etki eder.

Tarihin akışını değiştirebilir.

Özgür iradenin zayıflığı veya yokluğu ile bir ulus usulca eriyip gidebilir.


Parmaklarımızın ucundaki sihir!!!

Bizi bilinmez bir dehlize doğru sürükleyen bu cazibenin ‘CTRL’ ayarını yapmadan peşinden mi gideceğiz?

Bir sanatçının dünyaya dair, insanlığa dair anlatacakları olmalı…

Bir de bu anlatım dili eller olunca, ellerin yarattığı sözcükler usulca ortaya dökülmeli…

Düşüncelerin şekillenmesinde bir sınır olmamalı…

Şekillenen eserde bazen bir çamur bazen bir renk bazen de bir çöp araç olabilmeli…

Yaratıcı hem içten hem dıştan beslenmeli…

Kimselere öykünmeden sadece kendi olmalı.

Zorbalığın egemen olduğu bir toplumda bireylerin kişiliklerinin silinmesi kaçınılmazdır. Gelecek nesillerin düşünce ve söylem özgürlüğüne zemin hazırlayan   DESPOTİZM artık yanıbaşımızda hatta içimizde….

1984 G.ORWEL

SAVAŞ BARIŞTIR.
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR.
BİLGİSİZLİK KUVVETTİR.

2010 . . .!!!

 

 

İnsanın tüm yaşamını yıkılabilir gerçek aşk
neyse ki modern dünya da yaşasın madde ve mantık…!

Bir çok alanda sıkışmışlık hissini yaşayan kadın Sartre’ın dediği gibi ‘’özgür olmaya zorunludur,mahkumdur!’

Birbirine zıt kavramlar aslında birbirleri ile yakın temas halindedir. İnsanlık bu kavramlar arasında gel-git yaşar.

Saflık kirliliğe direnir

Barış savaşa direnir

İyilik kötülüğe direnir

Aydınlık karanlığa direnir

Tüm bu direnişler insanlığın geleceğini şekillendirir.

Yemek sadece Yemek midir?

Yemek sadece bir parçalama, bölme, yalayıp yutma, öğütme, sindirme faaliyeti değildir. Fransızların ünlü deyişiyle, mesela, ‘İnsanın yemek yiyişinden nasıl seviştiğini de anlarsınız’… Bana kalırsa insanın yemekle kurduğu ilişki sadece yatakta değil, hayatta nasıl olduğuna dair de bir ton ipucu verir. İştah lütuftur sonra, herkese nasip olmaz. Sartre, iştahlı insanların Tanrı’nın sevdiği çocukları olduğunu söyler. Tanrı sevmediklerinin iştahını alır ilk evvel. Yani ‘Yemek asla sadece yemek değildir’. (Basın bülteni özet)

“Şans her zaman güçlüdür, yeter ki bir oltanız olsun; en bereketsiz gölde bile bir balık olacaktır.”

– Ovidius sadece baştaki kelimeyi değiştirerek kullansam nasıl…

”AŞK her zaman güçlüdür, yeter ki bir oltanız olsun; en bereketsiz gölde bile bir balık olacaktır.”

Zeus‘un buyruğuyla Hephaistos’un su ve topraktan heykel yaparak yarattığı Pandora ilk dişi insandır…

‘Tüm armağan‘ anlamına gelen Pandora bir gün dayanamayıp kutunun kapağını açarak tüm kötülüklerin ve acıların yayılmasına sebep olur…

Kutuyu hemen kapatmasına rağmen geriye sadece umut kalır.

Aşk gibi…

Karanlığın en dibindedir aydınlık,
öyleyse aydınlığın en dibinde
olmalıdır karanlık…

Hukuk’un üstünlüğü ilkesi temiz toplumun temel taşıdır.
Bu taş yerli yerine oturtulmadığında sistem her an sarsılmaya, giderek çürümeye, en başta da ortalığa pis kokuların yayılmasına neden olur.
Bugün ülkemizde yaşanılanlar sistemden kaynaklandığı kadar, sistemi uygulayanların geçmişte içine girdikleri kirli sulardandır. Hukuk herkes için gereklidir.
Bu demokratik gerçeklik göz ardı edildiğinde toplum kamplaşır ve giderek çatışma durumuna gelir. Bu nedenle şayet temiz eller isteniyorsa konumu ne olursa olsun insanlar hukuk ve yasalar karşısında eşit olmalıdır.
Aksi takdirde kirli sudan temiz elin çıkmasını bekler dururuz. Oysa biliriz ki; kirli suda el yıkanmaz.

27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi. Bu müdahale ile TBMM lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1960 Anayasa’sı tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir baskı dönemi başladı. 12 Eylül 1980 darbesi, halkın önemli bölümü tarafından, siyasi ve ekonomik sorunların hiçbirine çözüm bulamayan iflas etmiş parlamenter rejimin ‘haklı’ alternatifi olarak görüldü. Bu nedenle, darbeye bir direniş olmadığı gibi, büyük çoğunluk, darbe liderlerini, ülkenin yeni liderleri olarak kısa sürede benimsedi. 12 Eylül cuntası, içe dönük kapalı bir ekonomiye sahip olan Türkiye’yi olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile küresel ekonominin bir parçası haline getiren gelişmeleri tetikledi. Yeniden tasarlanan ülke, konjonktürel olarak tasarlanan gerçekleştirilmesinde, şiddetli sindirme politikaları ekseninde yaşatılmaktadır. Bu (ara) dönemlerde yaşadığımız toplumda neler olup bitmiştir? Biliyoruz ki kendini ekonomik sıkıntı, enflasyon, geçim sıkıntısı işsizlik kavramlarının içinde bulunmuş ve yine pop, spor, magazin üçgeninde siyasal hareketlere karşı hayli ilgisizleşmiş, adeta hadım edilmiştir. Sağ kesim ve sol kesim ortak bir eğilim sergileyerek liberalleşme sürecine girmiştir. Dolayısı ile darbeler ve generalleri, bu gün itibariyle, özellikle gençler arasında anlamını tamamiyle yitirir hale gelmiştir.

Toplumsal zeminde ki sınırlar, bedenimizin sınırlarını çizdiginde ben, ben olarak nefes almasamda mutluluk oyununda yerimi aldığımda varolan benin tutsaklığı toplum tarafından coşkuyla kabul edilmiştir bile…

NFT

Sanırım  çocukluk yıllarımı bir çocuk gibi yaşayamadığımdan olacak ki sanat eğitimim bittikten sonra ağırlıklı olarak çocuklarla çalışmayı tercih ettim.

Sanat kariyerimi bunun üzerine kurgulayarak devam ettirdim. Kim bilir belki de  kendimi en güvende hissettiğim, sığındığım alanımdı.

Mezun olduğum andan itibaren sergilere katılsam da çocuklarla çalışmak önceliğim oldu. Bir çocuğun travma yaşamadan içini dökebileceği en doğru ifade aracı sanattır . Sanatın içinde tüm duygu ve düşüncelerinizi şekillendirip ruhunuzu dinlendirebilirsiniz. Çocuklarla çalışırken onların dünyasında olmak inanılmaz.

Çocuklarla ve gençlerle 15 yıldır farklı eğitim kurumlarında  yaratıcı sanat eğitmeni olarak çalıştım veve 10 yıldır Boğaziçi Ünv.de ‘Creative Art with Children’ dersini vermekteyim. Yıllardır derslerde çiziktirdiğim karakterleri farklı konseptler ile düzenlemeye başladım.

Bir sanatçı işleri ile topluma bir şeyler anlatmalı, düşündürmeli diyerek manasız işler yapmaktan hep uzak durdum.

NFT eserlerime buradan ulaşabilirsiniz:
https://opensea.io/reyya

RESİM